eski bir dosta

ah sevgili dostum, buna belki zayıflık, sevgi israfı diyenler olacak, ama ben geçmişimde bıraktıklarımı, kırıldıklarımı, beni yerlebir edenleri hala sevmeye devam edebilirim. ediyorum da... seni sevmeye, hala en güzel gençlik anılarımın sahibi olduğuna inanmaya devam etmem gibi.... ben mesela biliyorum senden daha fazla güldüğüm biriyle karşılaşmayacağımı, ama bazen sevdiğin, zaafın olan birinin yanında değil doğrunun yanında olmalısın. ben birini seviyorsam başkalarının dediklerini umursamam, bana muamelesine de bakmam... bazen kendime olan muameleyi değerlendirememe hastalığım var belki de o yüzden... senin başkalarına muamelen, başkalarına olan tavrın beni sana karşı tüketti sen mi beni yoksa ben mi seni zehirliyordum bilinmez ama ikimizin dostluğu bir doğru oluşturmuyordu... ikimizin dostluğu evrene iyilik katmıyordu ben biliyorum senin bu haykırmaların sadece beni sevmenden, benim de susuşlarım sadece seni sevmemden... ben seni hala çok iyi tanıyorum, bu yüzden ben
True Detective izlendikçe kendini açan bir şaheser olduğu için şahsıma münhasır yaptığım birkaç tespiti şimdiden yapmak istedim.



-Dizi üç farklı zaman diliminde geçmektedir.
1995-2002-2012
Ve sürekli olarak zaman'a vurgu yapılır.
“Ölüm, yok edeceği şeyleri yetiştirmek için zamanı yarattı.” 
 “Zaman düz bir çemberdir ve her şey tekrarlanır.” bu cümle aslında bütün bir diziyi özetler nitelikte.

Ve Rust'ın efsanevi konuşması

"Bu evrende zamanı doğrusal ilerliyormuş gibi yaşarız. Ama uzay, zamanımızın dışında dördüncü boyuttaki bir perspektiften zaman var olmazdı. Eğer o perspektiften bakabilseydik görürdük ki uzay zamanımız basık bir halde. Aynı uzayda üst üste binen, maddeden yontulmuş bir heykel gibi bilinçliliğimiz, pistteki arabalar misali hayatlarımızda daireler çiziyor. Bizim boyutumuz dışındaki her şey ki bu da sonsuzluk oluyor. Bize bakan sonsuzluk. Şimdi bizim için bu bir küre. Ama onlar için bu bir çember."

İşte tam burada müthiş bir şey ruhumu okşadı. Dizi tamamiyle Zaman, Ölüm ve Beyhudelik hakkında ve bunu şu şekilde veriyor.

Üç farklı zaman diliminde olduğunu demiştim.
Hali hazırda sözde (!) doğrusal gördüğümüz zaman dilimimizin oyuncuları;

GEÇMİŞ-GELECEK-ŞİMDİ

Diziyi izliyoruz. İzlerken neredeyiz bir düşünün. Dizide verilen üç ayrı zaman dilimini 1995-2002-2012 yıllarını aynı anda gören bir sonsuzluk çizgisinde miyiz? "Bize bakan sonsuzluk" diyor Rust. 
Sinemanın kendi içerisinde oluşturduğu kendi zaman/mekan'ı 

ve Augustinus şöyle der;

"Zaman nedir? Kimse sormazsa ne olduğunu biliyorum. Ama birisine açıklamaya kalkarsam artık bilmiyorum… Eminim ki geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz yok. Şimdiki zaman sürekli var ise, geçmişe karışmayacak ise şimdiki zaman değil sonsuzluk olmaz mı? İyi ama şimdiki zaman var olabilmek için geçmişe karışması gerekiyorsa mevcudiyetini yok oluşuna muhtaç olan bir Şimdi‘nin VARlığından nasıl bahsedilebilir? Demek ki zaman yokluğa meylettiği ölçüde var olan şeydir. Zamanın varlığı yoktur, çünkü gelecek henüz gelmemiştir, geçmişin artık varlığı kalmamış­tır, şimdiki zaman da ortalıkta değildir. Oysa bizler zaman­dan sanki varmış gibi söz ederiz: Gelecekteki şeylerin ileride olacaklarını, geçmişteki şeylerin eskiden var olduklarını, şim­diki şeylerin ise geçmekte olduklarını söyleriz. Geçmek bile bir hiç değildir. Var olmama savına direnişi geçici olarak des­tekleyenin, dilin kullanımı olduğunu görmek de dikkate de­ğer bir özelliktir. Zamandan söz ediyoruz, hem de akla yat­kın bir biçimde söz ediyoruz; bu da zamanın varlığı konu­sundaki bir sava temel oluşturur: "Zamandan söz edince, onu anlıyoruz kesinlikle; bir başkasının ondan söz ettiğini duyunca da yine anlıyoruz"  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çobanı Seyr

Fantom Uzuvları Algılama olayı ve Dışımızdaki dünyayı nasıl oluşturuyoruz

kime şiir yazılır, kime yazıyorum ben bu şiirleri, insana olmadığı kesin be kardeşim